Drone’ların Ekonomi Politiği

İnsansız hava araçları (İHA) ile drone sık sık eş anlamlı olarak kullanılsa da dronelar İHA çeşitlerinden yalnızca bir tanesidir. Droneları İHA’ların diğer çeşitlerinden farklı kılan özellikleri iseuzaktan kumanda edilebildikleri gibi, otonom olarak da faaliyet gösterebilmeleridir. Uçakların askeri alanda kullanımıyla neredeyse eş zamanlı olarak çeşitli İHA geliştirme ve üretme çabaları başlamış olsa da, dronelar görece daha yeni bir teknolojidir.

Türkiye’de ve dünyada dronelar müthiş bir hızla yayılmaktadır. Bu yayılmanın temel nedeniyse, drone teknolojisinde yaşanan gelişmelerin, fiyatları kolayca satın alınabilir noktaya düşürmüş olmasıdır. Sinema, emlak, pazarlama, eğlence ve hatta hobicilik gibi pek çok ticari alanda kullanılan drone sektörünün 2025’e kadar sadece ABD’de 5 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı tahmin edilmektedir. Günümüzde yaygın bir biçimde kullanılan bu droneların bir de hükümetler tarafından kullanılan ve o kadar da şirin olmayan askeri versiyonları bulunmaktadır.

Askeri drone endüstrisine, 2012 yılında dünya hükümetleri 6.6 milyar dolardan fazla yatırım yapmıştır. Bu yatırımların önümüzdeki on yılda her yıl yaklaşık 10 milyar dolar artması beklenmektedir. Dünya genelinde askeri drone piyasasının yaklaşık 89 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. ABD’nin 2000’lerde 50’den az drone sahibi olduğu tahmin edilirken, 2012 tahminleri bu rakamın 7000’den fazla olduğu yönündedir. Bu yükselişin ardında yatan sebepler ticari drone kullanımıyla neredeyse aynıdır: Gelişen ve ucuzlayan teknoloji.

Droneların askeri alanda kullanımı büyük avantajlar sağlamaktadır. Öncelikle geleneksel uçakların aksine nitelikli personeller operasyonları gerçekleştiren araçların içinde değil, bazen kilometrelerce uzaktaki güvenli merkezlerde bulunmaktadır. Böylelikle herhangi bir kayıp yaşanması durumunda bu kayıplar sadece maddi olup, askeri personel kaybı ortadan kalkmaktadır. Ayrıca drone saldırıları, topyekün savaş ilan edilmeden kısıtlı nokta operasyonları şeklinde gerçekleştirilebildiğinden, “siyasi” masrafları da görece daha düşüktür. ABD’nin Pakistan, Yemen, Somali ve Afganistan’da gerçekleştirdiği, yüzlerce drone operasyonu da bu avantajların pratikte karşılık bulduğunun en önemli göstergelerindendir. Ancak drone saldırılarının bir takım dezavantajları da vardır. Bunların başında ise sivil kayıpları gelmektedir. Genellikle bir kişiyi veya küçük bir hedefi yok etmek üzere tasarlanmış olan dronelar sivil kayıplara da neden olmaktadır. Özellikle savaş durumu dışında da kullanılabiliyor oluşları, sivil kayıplara dair ahlaki soruları da beraberinde getirmektedir. Bu noktada drone saldırıları savaş uçakları ile yapılan operasyonların değil, karadan özel harekat ekipleriyle gerçekleştirilen operasyonların yerini almaktadır. Üstelik drone saldırılarının hedef kişi veya gruplara hiçbir ihtarda bulunmaksızın ve sadece istihbarata dayalı gerçekleştiriliyor oluşu da çeşitli insani tartışmalara konu olmuştur. Drone saldırılarının başarısını kestirmek oldukça zordur. Saldırılarda ölenlerin sayısı dahi her zaman net olarak belirlenemediği gibi, bir cesedin militan mı yoksa sivil mi olduğunu tespit etmek de, geleneksel sorgu yöntemleri faydasız kalacağından, mümkün değildir. Sadece ABD’nin gerçekleştirdiği operasyonlarda sivil kayıplara dair farklı kuruluşların tahminleri yüzde 9 ile 20 arasındadır. Long War Journal’a göre 2006-2011 arasında Pakistan’da ABD’nin gerçekleştirdiği drone operasyonlarında 2018 militan ve 138 sivil hayatını kaybetmiştir.1 New America Foundation verileri ise 2004 ile 2011 arasında hayatını kaybeden 2551 kişinin %80’inin militan olduğunu göstermektedir.2

The Bureau of Investigative Journalism’in yayınladığı grafiğe göre 2010’da drone saldırılarının sayısı 2009’un neredeyse iki katına yaklaşırken sivil kayıplarda azalma yaşanmış olması, drone kullanımının giderek daha “verimli” hale geldiğini göstermektedir. Drone teknolojisinde yapılan çalışmalar operasyonlardaki sivil kayıp sayısını minimize etmeye yöneliktir. Ancak drone teknolojisinin gelişmesi sivil kayıpların sayısını değil sadece oranını düşürecektir. Bu durum 1865’te William Stanley Jevons tarafından ortaya atılan Jevons Paradoks’u ile açıklanabilir. O yıllarda İngiliz Donanması’ndaki buharlı gemi sayısının artması nedeniyle kimi çevrelerde kömür rezervlerinin uzun vadede tükeneceği endişesi baş göstermiştir. Ancak sanayiciler kömür yakım teknolojisindeki gelişmelerin verimliliği arttırarak uzun vadede kömür ihtiyacını azaltacağını ve rezevlerin verimli kullanılmasını sağlayacağını bu nedenle endişeye gerek olmadığını savunmuştur. Jevons bu noktada kömür talebinin esnek olduğunu tespit etmiştir. Yani kömür yakım teknolojisinin verimi arttıkça, bu teknolojiye olan talep de artacak ve uzun vadede toplam kömür talebi sürekli artış gösterecektir. Jevons Paradoks’u olarak literatüre geçen bu yaklaşım daha sonra araştırmacılar tarafından çeşitli alanlara başarıyla uygulanmıştır. Örneğin Taş Devri’nden beri aydınlanma alanında enerji verimliliği sürekli olarak yükselmekte ve daha az enerji ile daha çok ışık elde edilmektedir. Ancak aynı şekilde aydınlanma enerjisine olan talep de sürekli bir artış göstermiştir.

Droneların da giderek gelişmesi ve hem sivil kayıplar açısından hem de ekonomik açıdan verimliliğinin artması Jevons Paradoksu’na göre uzun vadede dronelara olan talebi artıracak ve böylelikle sivil kayıpların sayısı da artış gösterecektir.

Dünyada askeri teknoloji açısından başı çeken ABD’nin drone teknolojisinde de öncü olması şaşırtıcı değildir. Ancak teknolojinin yayılma eğilimi göz önüne alındığında ABD’nin bu drone tekelini sonsuza kadar sürdürmesi mümkün değildir. Bir noktada diğer büyük güçlerin de bu teknolojiyi elde ederek kullanmaya başlaması kaçınılmazdır.

Posner’ın 1961’de ortaya attığı “Teknolojik Açık Teorisi” dronelara uygulandığında ileriye dönük bir analiz yapmak mümkündür. Posner, herhangi bir pazara yeni bir ürün süren devlet için bazı öngörülerde bulunmaktadır. Posner’a göre kısa vadede söz konusu ürünü geliştiren devlet, diğer devletlerin böyle bir ürüne sahip olmaması veya bu ürünün avantajlarından bihaber olması nedeniyle bu ürünü ihraç edemeyip, kendisi kullanacaktır. Bu ürünün diğer devletler tarafından ithal edilmeye başlanmasındaysa orta vadede iki tür “gecikme” yaşanacaktır. “Talep gecikmesi” olarak adlandırılan birinci gecikme, yabancı devletlerin bu üründen haberdar olmasına ve bu ürünü kullanmaya başlamasına kadar geçen süreyi tarif etmektedir. Orta vadedeki bu süreç, üretici devletin geliştirmiş olduğu teknolojinin kullanım alanlarını ve avantajlarını, diğer devletler fark edinceye kadar devam eder. Söz konusu ürün, üretici devlet tarafından etkili ve yaygın biçimde kullanıldıkça, diğer devletlerin talep gecikmesi süreci sona erecek ve devletler bu teknolojiyi kullanmaya başlayacaktır. Bu noktada üretici devlet, tekel olmanın avantajlarından ziyadesiyle faydalanmakta ve ürününü yüksek kar marjı ile diğer devletlere ihraç etmeye başlamaktadır. Bu noktada Posner’ın “imitasyon gecikmesi” olarak adlandırdığı ikinci dönem başlamaktadır. İmitasyon gecikmesi, ithalatçı ülkenin ürünü kullanmaya başlamasıyla, kullandığı ürünü kendi olanaklarıyla üretmeye karar vermesine kadar geçen süreci tanımlamaktadır. İthalatçı devletler, üretici tekel devlete olan bağlarını azaltmak ve ürünü daha ucuza mal etmek için bir noktada ürünü kendileri üretmeye başlayacaktır. Özellikle söz konusu ürünün ar-ge çalışmalarına masraf yapmamış olmaları nedeniyle, ürünü daha ucuza kopyalamaları da mümkündür. İmitasyon gecikmesi sürecinin sona ermesiyle birlikte orijinal üretici ülkenin ihracatı da düşmeye başlayacak ve avantajını kaybedecektir. Üretici ülkenin en karlı olduğu ve en yüksek satışı gerçekleştirmesi gerektiği dönem; talep gecikmesi ile imitasyon gecikmesi arasında kalan dönemdir.

ABD’nin günümüzde drone teknolojisinde nitelik ve nicelik olarak önde olmasıyla birlikte Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, İsrail ve Rusya’nın da drone teknolojisine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu durumda tam da Teknoloji Açığı Teorisi’nin ön gördüğü, devletlerin dronelara talebinin arttığı fakat henüz tüm devletlerin kendi dronenunu üretemediği ara dönemde olduğumuz söylenebilir. Bizler uygun fiyata satın aldığımız oyuncak dronelarımızın keyfini sürerken, başta ABD olmak üzere, drone teknolojisine sahip devletler teknoloji açığından faydalanarak büyümekte olan bu dev askeri drone pazarındaki paylarını büyütmeye kalkarsa, drone teknolojisi ne kadar gelişmiş olursa olsun uzun vadede Jevons’un da ön gördüğü gibi sivil kayıplarda artış yaşanması da kaçınılmaz olacaktır.

Önceki Gönderi

Gambiya’daki Kriz: Afrika Jus ad Bellum’u Nasıl Tekrar Yazıyor?

Sonraki Gönderi

“Ama ne için protesto ediyorsunuz?” Protestocular için demokrasi ne anlama geliyor?

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…