Trump’ın Başkanlığı Döneminde Şirketlerin İnsan Haklarına Olan Saygısı

Seçilmiş-Başkan Trump ilk dönemine başlarken, devlet-piyasa ilişkilerinde ciddi bir değişim olacaktır. Daha şimdiden siyasette yer alan işadamlarının görevlerini bitirene kadar mal varlıklarının yönetimini devretmesini gerektiren müesseseyi (blind trust) kurmayı1 reddederek Trump, gelenekleri yok saymıştır. Bir yandan Çin’den ithalat yapan şirketleri2cezalandırmakla tehdit ederken (ki bu sonuç olarak Amerikan imalat sektöründe istihdam kaybına yol açabilecekken) bununla eş zamanlı olarak vergi indirimleri 3vaat ederek söz konusu şirket liderlerine karışık sinyaller göndermiştir. Net olmayan bir şey varsa o da Trump’ın, Amerikan halkına kaybettikleri işlerini geri getirmeye dair verdiği sözle, küresel ticaretin gerçeklerini nasıl dengeleyeceğidir. Apaçık ortada olan ise iş dünyasının, link 14 , 25 ve 36‘teki örneklerden de görüldüğü üzere Twitter saldırılarının neden olduğu hedef firmalardaki piyasa değeri kayıplarından beslenen bir deregülasyon/sertbestleşme7 dönemi için hazırlık yapmalarının çok olası olduğudur (Hatta Fortune Dergisi, Trump Twitter’dan şirketinize saldırdığında ne yapmanız gerektiğine dair tavsiyeler8 bile vermektedir).
Fakat, çok az insan Amerikan piyasalarındaki deregülasyonun ya da şirketlerin faaliyetlerine dair normlarda yaşanacak bir değişikliğin, kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan insanların hayatlarının ve yaşam fırsatlarının üzerinde yaratacağı geniş çaplı etkinin farkındadır.
Çokuluslu şirketlerin boyutlarının ve ulus ötesi niteliklerinin artması göz önüne alındığında, devletler şirketlerin kanuna veya insan haklarına aykırı uygulamalarını denetlemekte zorluk çekmektedirler. Devletlerin denetleme mekanizmalarında oluşan bu sözde “yönetim boşluğu”, pek çoklarının, çok uluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri yerlerde belli standartlara uymalarını sağlayacak, değişik basamaklardan oluşan öz denetim mekanizmalarına, çok paydaşlı girişimlere ve küresel yönetişim çabalarına konsantre olmasına neden olmuştur. Birkaç örneği, Extractive Industry Transparency Initiative 9 (Maden Sektörü Şeffaflık Grişimi), Kimberley Process 10(Kimberley Süreci) ya da Global Compact11 olarak verilebilecek bu tarz girişimlerden yüzlercesi mevcuttur.
Bu gibi girişimler, demokratik olmayan veya zayıf kurumlara sahip devletlerde faaliyet göstermenin zorluklarını çözmeye çalışırken aynı zamanda gönüllülük esasına bağlıdır ve çoğu zaman etkileri oldukça zayıftır. Birçok bilim adamı ve bu alanda faaliyet gösteren kişiler de bu tür küresel girişimlerin efektifliğini sorgulamıştır.

Birbirinden farklı bu uygulamalar üzerine yapılan geniş araştırmalar, şirketlerin izlediği stratejilerle değiştirmek istedikleri sonuçlar arasındaki bağlantısızlığın altını çizmektedir. Belirli bir sorunu çözmek için çeşitli stratejileri ve uygulamaları benimseyen şirketler, bazen kendileri haricindeki hissedarların emrindedir. Söz konusu yazın, niyetleri bir tarafa koyarsak söz konusu stratejilerin ve uygulamaların, çıkarların yol açtığı sonuçları şekillendirmede etkili olamayabileceği fikrini benimsemektedir. Bu çalışmaların bazıları12, çok çeşitli sosyal, ekonomik ve kültürel faktörlerin özel bağlamları şekillendirdiği bir ortamda stratejiler yaratmanın zorluğuna işaret etmektedir. Farklı aşama ve gruplardan oluşan çözümler, ilgili bağlama bağlı olabilir.
Yapılan son araştırmalar13 bu fikri desteklemektedir. Şirketler ve İnsan Hakları Veritabanı 14(Corporations and Human Rights Database) ve Sustainalitycs verilerine göre, insan hakları stratejilerini benimsemiş olan şirketlerin, insan hakları ihlali suçlamalarıyla karşılaşma ihtimalleri, diğer şirketlerden daha az değildir. Dahası, geniş paydaşlı bir girişim olan Global Compact’e üye olan firmaların da insan hakları ihlali suçlamalarıyla karşılaşma ihtimalleri, üye olmayan firmalara göre daha az değildir. Bir başka deyişle, şirket stratejileri ve küresel girişimlere üyelik, insan haklarına aykırılık konusundaki suçlamaların ortaya çıkmasında illa belirleyici bir rol oynamamaktadır. Nitekim, (hala gözden geçirmekte olduğum fakat izin alınarak kullanılabilecek) son araştırmama göre bazı durumlarda, söz konusu üyelikler bahsettiğimiz türden bir suçlamanın yapılması ihtimalini arttırmaktadır.
Bunun yerine, ülkenin kurumlarının gücü; yani, şirketin merkezinin bulunduğu ülkelerdeki demokrasinin niteliği ya da hukukun üstünlüğü; şirketlerin yurtdışında faaliyet gösterirken sorumsuz davranışlarda bulunma ya da insan hakları ihlalleri suçlamalarıyla karşılaşma ihtimallerini anlamakta elzemdir. Daha güçlü kurumları olan ülkelerin şirketleri, daha dikkatli hareket edebilir çünkü kendi ülkelerinde itibarlarının zedelenmesi veya yasal bir takım yaptırımlara uğrama ihtimali ile karşılaşabilirler ya da kendilerinin daha yüksek standartların benimsendiği bir lige ait olduklarını düşünebilirler. Buna rağmen, bu fikirlerin doğurduğu geleneklerin yaratacağı doğrudan ya da dolaylı etkileri, Trump’ın başkanlığı süresince tehlike altındadır. Söz konusu gelenekler tam da Trump’ın ortadan kaldırabileceği türden geleneklerdir.
Bu konuda kaygılanmak için halihazırda nedenler mevcuttur. Trump, aktivist-yatırımcı, milyoner Carl Icahn’ı15 kişisel danışmanı olarak seçti. Sayın Icahn, muhtemelen azımsanamayacak bir deregülasyona neden olacak “düzenleyici reformdan” sorumlu olacak. Seçim kampanyası gezisi sırasında, Trump tüm federal kurumların16 kapanması ve yeni finansal düzenlemelerle ilgili bir moratoryum17 hakkında konuşma yaptı. Çok sayıda düzenleme/denetleme yapılması, yenilik ve büyümenin önünde engel teşkil edebilecekken, iş dünyasına dair normları ve gayri resmi standartları zayıflatarak düzenlemeleri geri almak da eşit şekilde zedeleyici olabilir ve küresel çapta zararlı etkileri de beraberinde getirebilir. “Oyunun kurallarının” değişmesiyle, Amerika bazlı şirketlerin artık özel düzenleyici standartlara uymasına ya da yurtdışında kanuna aykırı faaliyetlerinden ötürü politika yapıcılarından gelecek tepkilerden korkmalarına gerek kalmayabilir. Eğer devlet kurumları ihlalleri görmezden gelirse, şirketlerin insan haklarına aykırı faaliyetlerine dair suçlamaların arttığını görebiliriz ve seçilmiş Başkan Trump’ın bunları Twitter’da dillendirmesi de imkansız gözüküyor.

Önceki Gönderi

Kuzey Kore kendisine saldırılmasını mı istiyor?

Sonraki Gönderi

Barışı Kim Yapmalı?

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…