Kuzey Kore kendisine saldırılmasını mı istiyor?

Kuzey Kore son aylarda, balistik füze testlerinin sayı ve hevesine ilişkin ani artış da dahil olmak üzere özellikle düşmanca davranıyor. Lakin hükümetin böyle olağan dışı bir uluslararası tavır sergilemeyi tercih etme nedeni belirsizliğini koruyor. Alışılagelmiş açıklamalara göre, Kim Jong-un rejimi aniden, büyük çaplı bir askeri müdahale ve beraberinde gelen rejim değişikliği için sıranın kendilerine geldiğinden korkarak, ABD ve müttefiklerinden, çok daha büyük bir tehdit algılamaktadır. Bu düşünce zincirine göre, Kim ve takipçileri, can havliyle Amerikalıları ve müttefiklerini kendilerine saldırmaktan caydırmaya yetecek büyüklükte ve uzun menzilli balistik füze ve nükleer silah programları oluşturmaya çalışıyorlar. Yüzeysel olarak bu yaklaşım makul görünüyor, Kuzey Kore dünyanın büyük bir kısmı tarafından yaygınca kötülenen, ilkesiz bir ülke. Ancak [bu yaklaşım] yakından incelendiğinde çözülüyor.

Öncelikle, Kuzey Kore’nin günümüzde, geçtiğimiz yıllarda olduğundan daha çok tehdit altında hissetmesi için bir neden yok. Önleyici işgaller ve rejim değişikliği doktrinleri George W. Bush yönetimi döneminde zirve yaptı, fakat Barack Obama döneminde düşüş yaşadı. Şu anki kriz öncesinde Donald Trump’ın Kuzey Kore’yle savaşmaya dair herhangi bir çıkarı olduğuna inanmak için ise bir sebep yok. Aslında, Trump’ın seçim kampanyası boyunca ve Mayıs 2017’ye kadar Kim Jong-un’a dair yorumları genellikle iltifat ediciydi. Trump, Kim’i karşılıklı birer hamburger yemekten memnuniyet duyacağı “oldukça kurnaz” biri olarak övmüştü. Rejimin şimdiye kadar görülmemiş bir hızda füze denemeleri yapıyor olmasının nedenini  bugün yarın Birleşik Devletler ve müttefiklerinin işgaline uğrayacağı korkusuna kapılmış olmasıyla açıklamak pek anlamlı gelmiyor.

İkincisi, Birleşik Devletler ve müttefikleri arasında Kim Jong-un rejimini devirmeye dair büyük bir stratejik istek yok ve Kuzey Koreliler bu durumun farkında. Güney Koreliler, Kim Jong-un rejiminin çökmesi halinde sınırlarına yığılacak olan milyonlarca mülteciden ve gelecekte gerçekleşecek bir birleşmenin getireceği devasa maliyetlerden endişe ediyor. Japonlar, Kuzey Kore’den ziyade Çin tehdidinden ve [Kuzey Kore’de] yaşanacak bir rejim değişikliğinin bölgedeki Birleşik Devletler güçlerinin sayısını azaltacağından korkuyorlar. Bu durum aynı zamanda Japonya’nın 1910’dan 1945’e kadar Kore halkına dehşet verici muamelesine rağmen Güney Kore ile bağlarını sürdüren stratejik zorunluluğu azaltacaktır. Kuzey Kore tehdidi ortadan kalktığı takdirde, Japonya kendisini en önemli iki müttefiki tarafından terk edilmiş ve ufukta görünen Çin deviyle tek başına yüzleşmek zorunda kalmış bulabilir. Birleşik Devletler için Kuzey Kore, bölgeye askeri birlikler ve deniz gücü konuşlandırma bahanesi vermektedir. Bu durum bölgenin devasa gücü Çin’den, diplomatik olmayan bir biçimde, bahsetmeden [Çin’i] çevrelemeye yardımcı oluyor.

Üçüncüsü, Kim Jong-un hakikaten Trump yönetimi karşısında paniğe kapılmış olsa dahi, gerçekçi olarak elde etmeyi umduğu en etkili caydırıcıya halihazırda sahip durumdadır. Nükleer açıdan, neredeyse 2006’dan beri başarılı atom bombası denemeleri yaptı ve akabinde küçük lakin ölümcül bir nükleer silah istifi yaptı. Yıllardır, Amerika’nın Asya-Pasifik’teki ortaklarına nükleer saldırı gerçekleştirme kapasitesine sahip ve hatta geniş denizaltı gücünü vasıtasıyla veya bir kargo konteynerine gizlenmiş savaş başlıklarını Amerikan limanlarına sokup uzaktan patlatarak Birleşik Devletler’e de saldırabilir. Dahası, uzun süreden beri [nükleer] savaş başlıkları, güçlendirilmiş yeraltı depolarında gizlenmesi vasıtasıyla, bir Amerikan ilk vuruşuna karşı neredeyse nüfuz edilemez durumdadır. En azından [nükleer başlıkların] bir kısmının, Kuzey Kore’nin Eylül 2016’da başarılı bir biçimde denediği, Denizaltı Balistik Füzeleri’ne [SLBM] yüklenmiş olması muhtemeldir. Tüm bunlar Kuzey Kore’nin halihazırda ikinci vuruş gücüne sahip olduğunu garantiliyor. Nükleer caydırıcılığına ek olarak, Kuzey Kore ayrıca bir Amerikan işgaline veya nükleer saldırısına karşı, ABD’nin Asya-Pasifik’teki müttefiklerini ve Amerikan askeri birliklerini nükleer olmayan yöntemlerle korkutucu bir yıkıma uğratma kapasitesine de sahiptir. Bu kapasiteye, Güney Kore’nin başkenti Seoul’ü kimyasal başlıklı topçu mermisi yağmuruna tutarak harap etmek de dahildir. Elbette bunların hiçbiri Kuzey Kore’yi nükleer açıdan Birleşik Devletler’le nükleer güç açısından eşit konuma getirmiyor, ancak bu sonuç her durumda mümkün değildir. Bir avuç güvenilmez orta menzilli füzeden, eşit derece küçük ve güvenilmez kıtalar arası balistik füzeye yükselmek iki devlet arasındaki temel dengesizliği değiştirecek değildir.

Dördüncüsü, eğer Kuzey Kore gerçekten saldırılardan korunmanın yollarını arıyorsa mümkün olduğunca düşük bir profil sürdürmelidir. Trump yönetiminin dikkatini çelen iç ve dış problemlerin sonu yoktur ve Kuzey Kore’nin sadece gözlerden uzak durarak güvende kalması oldukça kolaydır. Fakat Kuzey Kore’nin açıkça kışkırtıcı hareketleri neredeyse bilerek düşmanca bir tepki oluşturmayı amaçlıyor gibidir. Şubat ayında, Kim Jong-nam’in, dikkat çekici bir biçimde, kimyasal silah kullanılarak Malezya havaalanında gözler önünde katledilmesi, sadece amaç dış güçleri daha yüksek derecede düşmanlığa kışkırtmaksa anlam taşıyor. Benzer şekilde, bir yıldan beri görülmeyen ve 15 yıl hapis cezasına çarptırılan ABD vatandaşı Otto Warmbier’in Haziran ayında Birleşik Devletler’e ağır yaralı olarak iade edilmesi de bilerek rahatsız etme amacı taşıyor gibi görünüyor. Neden onu basitçe gözden uzak tutarak, hala hapisteymiş gibi davranmıyorlar?

Özellikle son füze testinin zamanlamasının 4 Haziran Amerikan ulusal bayramı olması kasti bir tokat gibidir. Eğer Kuzey Kore, Birleşik Devletler ve müttefiklerinin istilasından gerçek anlamda korkuyor olsaydı, o zaman kendi üzerine aralıksız ve kasti olarak olumsuz bir ilgi çekme tutumu bir hayli mantık dışı olurdu. Füze testlerini hala sürdürebilirdi fakat mümkün olduğu kadar bunu duyurmaktan kaçınırdı.

Eğer hızla yükselişe geçen füze testleri öncelikli olarak Kuzey Kore’ye karşı bir ABD saldırısını önlemek için yapılmıyorsa, son zamanlarda rejim neden savaşçı davranıyor? Olası açıklamaların bazıları iyi biliniyor. Birisi rejimin yeni testleri gücünü ve teknolojik başarılarını kendi halkına duyurarak, halkın dikkatini dağıtmak ve rejime karşı hoşnutsuzluklarını azaltmak olduğudur. Bir diğer açıklama ise Kim Jong-un’un çok sayıda deneme ile ABD’nin bileğini bükerek pazarlığa zorlayacağına ve Kuzey Kore’nin silahlanmasını durdurmaya karşılık yeni ödünler kazanacağına inanıyor olabileceğidir.

Ayrıca, siyaset ve akademi çevrelerinde, nedense, pek değerlendirilmeyen başka bir potansiyel sebep var. Kuzey Kore bilerek Birleşik Devletler’i kendisine karşı küçük çaplı cezalandırıcı saldırılar gerçekleştirmeye teşvik ediyor olabilir. Bu mantık dışı görünebilir – bir hükümet neden dış güçler tarafından saldırıya uğramak istesin? – ancak kazanacağı popülaritenin, saldırıların yarattığı fiziksel hasardan ağır basması muhtemeldir. Özellikle tarih, bu gibi Amerikan füze saldırılarının genellikle anlamlı askeri etkilerinin olmadığını göstermektedir.

Tarih ayrıca uluslararası bir düşman tarafından saldırıya uğrayan hükümetin artan vatan sevgisi, saldırgana karşı artan bir iş birliği yapma isteği ve savaş uğruna içerideki zorlukları daha çok sineye çekme (sözüm ona “Bayrak Etrafında Toplanma Etkisi”) isteği sonucunda genellikle çok büyük bir popülarite artışı yaşayacağını da göstermiştir. Kosova Savaşı esnasında NATO’nun gerçekleştirdiği Belgrad’ı bombalama operasyonu sonrasında, hali hazırda yurt içinde hoş karşılanmayan Slobodan Milosevic’in popülarite patlaması yaşamasına ve aksi halde görevde kalacağından daha uzun süre kalmasına ([Milosevic’in] popülaritesi ancak bombardımanın sürdürüleceği anlaşılınca azalmıştır. Birleşik Devletler’in, Kuzey Kore’nin caydırıcılığı, Çin ve Rus koruması düşünülürse bunu sürdürmesi intihar sayılabilir.) neden olmuştur. Kuzey Kore rejimi Birleşik Devletler’le düşmanlığından kaynaklanan popülarite artışının faydalarını yıllardır kullanmaya çalışıyor, ancak halkına anlattığı aslında sahte bu çatışmanın bir tek önemli kusuru var, halkın görebileceği, duyabileceği ve hatta hissedebileceği ele tutulur düşman saldırılarının yokluğu. Birleşik Devletler tarafından gerçekleştirilecek bir saldırı bu boşluğu güzelce dolduracaktır. Üstüne, Kim Jong-un’un liderlik konumundaki zafiyetlerinden birisi güçlü askeri yeterliliğinin olmamasıdır. Dünyanın en büyük süper gücüne karşı yiğitçe meydan okuyan ve hayatta kalan lider olarak öne çıkması bu açığı da kolayca kapatmasına yardımcı olacaktır.

Kim Jong-un’un iç politikada bir popülarite artışı aramasının açık bir nedeni var. Yaygın gıda kıtlıkları, yetersiz sağlık hizmetleri, aşırı enerji kesintileri ve halkın illegal yöntemlerle dış dünyayla iletişiminin artması da dahil olmak üzere, hükmettiği kale devleti, rejimin halk üzerindeki hakimiyetini tehdit eden pek çok faktör tarafından saldırı altında. Rejim ön görülebilir gelecekte isyan veya askeri darbelere karşı güvende sayılsa da, bu konumunu rejim ve güvenlik güçlerinin statükoyu korumak için gece gündüz çalışmasına borçlu. Aleni bir Amerikan saldırısına karşı Kim rejimi etrafında vatansever bir destek toplamak ve aynı zamanda Kim’in kendisini bir savaş kahramanı seviyesine yükseltmek, sınırlı bir füze veya drone saldırısının yaratacağı fiziksel hasarı sineye çekmeye yeterli görünebilir.

Elbette, Kim Jong-un bir Amerikan nükleer saldırısı veya kapsamlı işgalinden geri çekilecektir; bu rejiminin sonunu getirecektir. Bu nedenle hükümetin karşılaştığı zorluk, tepkiyi tam kararında tutturmaktadır. Eğer çok savaşçı davranırsa, Tokyo veya Seoul’e nükleer başlık fırlatmak gibi, büyük bir müdahale veya nükleer yok oluşla karşılaşacaktır. Bunun yerine, Birleşik Devletler’i büyük bir yıkım yaratmayacak ölçekte tepki verecek kadar kışkırtmak için rahatsız ve rencide etmelidir.

Yeni füzeler denemek ancak bunlarla hiç kimseye saldırmamak, çok sayıda yabancı sivil öldürmek yerine çok az sayıda sivili öldürmek ve mübalağalarla dolu ancak önem taşımayan tehditler savurmak da dahil olmak üzere rejimin son aylardaki davranışı bu strateji ile birebir örtüşmektedir. Birleşik Devletler’in tek bir vatandaşın öldürülmesi ve bazı illegal füze testleri nedeniyle Kuzey Kore’nin müttefiklerine nükleer füzeler atmasını, San Francisco’da nükleer kargo konteyneri patlatmasını veya Çin tarafından gerçekleştirilecek kapsamlı bir nükleer misillemeyi göze alarak Kuzey Kore’yi işgal etmesi pek muhtemel değildir. Ancak Trump’ın 2017’de Esad rejiminin kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmasının ardından gerçekleştirdiği, Bill Clinton’ın 1998’de ABD büyükelçiliklerine gerçekleştirilen saldırıların ardından Afganistan ve Somali’ye ve aynı yıl Birleşmiş Milletlerin silah denetçileriyle iş birliği yapmamasının ardından Irak’a karşı kullandığı ve Ronald Reagan’ın 1986’da Berlin diskotek bombalaması ardından Libya’ya ve 1983’te uluslararası askeri kışlaların bombalanmasının ardından Beyrut’a karşı kullandığı gibi bir göstermelik saldırıyla karşılık vermesi o kadar da ihtimal dışı değildir.

Sonuç olarak, Trump yönetimi Kuzey Kore’nin artan savaşçı tutumuna karşılık ararken, sınırlı saldırıların aslında Kim Jong-un rejiminin tam olarak istediği şey olabileceğini göz ardı etmemesi gerekir. Bu yolu [sınırlı saldırı] seçerken temkinli olmayı gerektiren pek çok başka neden var, ancak bu neden de gözden kaçırılmamalıdır. Alçak bir totaliter diktatörün tam olarak yapmanızı istediği şeyi yapmak genellikle kötü bir fikirdir.

Önceki Gönderi

Trump Döneminde Xi ve Kuzey Kore Problemi

Sonraki Gönderi

Trump’ın Başkanlığı Döneminde Şirketlerin İnsan Haklarına Olan Saygısı

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…