Çin’in Neden Olduğu Bir Kaynak Laneti?

Çin’in yürüttüğü diplomasi politikaları, kaynaklar bakımından zengin olan ülkelerdeki insan hakları problemlerini kötüleştiriyor mu? Venezüella’yı düşünün. Venezüella, dünyadaki en büyük petrol kaynaklarının birinin üzerinde oturuyor. İhracat kaynaklı kazancının nerdeyse tamamı petrolden geliyor ve bu petrol fiyatlarının düşük olduğu günümüzde ödeme zorlukları yaratıyor. Geçtiğimiz yıl, yüksek suç oranlarını, yolsuzluğu ve temel tüketim maddelerinde yaşanan kıtlığı protesto eden sokak gösterileri şiddetle bastırıldı. Obama hükümeti söz konusu insan hakları ihlalleri yüzünden Venezüella’yı kınarken , geçenlerde Çin daha önce verdiği 50 milyar dolarlık petrol-garantili kredilerin üstüne 5 milyar dolarlık bir kredi daha sağladı. Gözlemciler, Çin’in petrol arama faaliyetlerinin insan hakları ihlallerini kötüleştirdiğinin altını çizerek Sudan, Angola ve İran gibi petrol zengini ülkelerle ve Venezüella ile olan ilişkilerini eleştirdiler.

Venezüella’nın problemlerinin büyük bir kısmı, iyi bilinen kaynak lanetinin semptomları. Kaynak bolluğundan gelen beklenmedik zenginlik, devletin vatandaşlarını vergilendirme ihtiyacını azaltıyor. Vergi olmadığı için devletin vatandaşlarına hesap verme yükümlülüğü ortadan kalkıyor ve bu da devletin rant peşinde koşma ve yolsuzluk karşısında zayıf kılıyor. Araştırmalar, devletin zayıflığını , otoriteryanizmi ve yolsuzluğu toplumsal baskı seviyesinin yüksek olması ile ilişkilendiriyor. Devletler doğal kaynaklardan sağladıkları gelirleri, aynı zamanda toplumu bastırmak ve muhalifleri parayla susturmak için de kullanıyor.

Hükümetlerin insan haklarını ihlal etmesinin yanı sıra Sivil Toplum Kuruluşları (STK), petrol şirketlerinin baskıcı faaliyetlerdeki suç ortaklığını da belgelediler. Petrol şirketlerinin, Nijerya’daki , Kolombiya’daki , Myanmar’daki veya Sudan’daki toprak kullanımı, petrolden gelen gelirin dağıtımı ve çevresel felaketlerin yönetimi hususlarında yaşanan ve şiddet içeren çatışmalarla ilişkili oldukları belirlendi.

Kaynak lanetinin kasvetli göstergeleri, kişinin Çin’in petrol diplomasinin insan hakları ihlallerine neden olup olmadığını merak etmesine neden oluyor. Diğer devletlerin iç işlerine karışmama prensibi ile tanımlanan Çin Dış Politikası, petrol tedarik politikaları çerçevesinde açık bir şekilde insan hakları konusundaki kaygıları görmezden geliyor.Dolayısıyla İran gibi insan haklarını ihlal eden ülkeler, Birleşmiş Milletler’in yaptırımlarından korunma umuduyla Çin şirketlerine petrol sektöründe çekici tekliflerde bulundular.

Küresel petrol piyasalarına geç katılmış bir oyuncu olmasına rağmen Çin’in petrol anlaşmaları yerel bir takım avantajlar sağlıyor: Bu anlaşmalara, Çin’in rekabetçi küresel piyasalarda tutunması için gerekli olan; cömert, düşük faizli krediler, petrol dışındaki sektörlere yatırım ve altyapı projeleri eşlik ediyor. Yöneltilen bütün eleştirilere rağmen, kara ve tren yolları gibi Çin yatırımları ve altyapı projeleri, fakirliği azaltabilir ve ekonomik kalkınma yoluyla dolaylı şekilde insan haklarını iyileştirebilir .

Venezüella ve yukarıda bahsettiğimiz ülkelere geri dönersek kanıtlar karışık bir tablo çiziyor. Aşağıdaki şekillerden görüldüğü üzere önceki dönemler açık bir trend göstermese de 2009’dan sonra Çin’e yapılan kişi başına düşen petrol ihracatındaki artışın, insan hakları önlemlerindeki düşüşle örtüştüğü görülmektedir. Çin’in İran’a olan bağımlılığının artması da insan hakları önlemlerinde bir azalmaya delalet etmektedir. Fakat Angola için Çin’e olan bağımlılık ve insan hakları ilişkisi pozitif bir seyir izlemektedir ve Sudan için de açık bir ilişki gözlemlenmemektedir. Bu durumda Çin’in politikalarının insan hakları üzerindeki ortalama etkisi nedir?

(Şekil: Çin’e yapılan kişi başına düşen petrol ihracatı ve vücut bütünlüğü hakları. Veri Kaynağı: UN COMTRADE ve CIRI Human Rights Data Project)

Geçenlerde yayınlanan bir makalemizde , Çin’e ve başka bir ithalat merkezi olan Amerika’ya ihracat yapan ülkelerdeki insan hakları performansını analiz ettik. Yaygın inanışın aksine, Amerika’ya ihracat yapan ülkelerin Çin’e ihracat yapan ülkelere kıyasla daha kötü bir insan hakları karnesi olduğunu bulduk. Neden?

Piyasaya giriş zamanlamasının, neden Amerika’ya olan ihracat bağımlılığının daha kötü etkileri olduğunu açıkladığını iddia ediyoruz. Amerika, dış politika açısından demokrasi ve insan hakları hakkındaki kararlılığını açıklamadan önceki döneme denk gelen 1920’lerde, Orta Doğu’daki baskıcı petrol ihracatçılarıyla ilişkiler kurmuştu. Çin’deki toplumsal baskının ve sansürün, tüketicilerden gelen baskıyı büyük ölçüde dengelemesine rağmen Çin şirketleri, Kurumsal Sosyal Sorumluluk stratejileri noktasında insan haklarına Batı’daki şirketlerden daha az bağlı değiller . Çin’in Sudan gibi sivil savaşın hakim olduğu ülkelerde gerçekleştirdiği petrol arama çalışmaları fazlaca ilgi görürken geçmişte Batılı petrol şirketleri, petrol sahalarını sadece istisnai koşullar gerçekleştiğinde terk ettiler. Bulgularımızla tutarlı şekilde, Amerikan petrol tedarikçileri, ortalama olarak siyaseten daha kırılgan ki bu, onları insan hakları ihlallerine eğilimli kılabilir.

Kısacası, Çin’in Batılı Liberal Düzene bir tehdit olarak görülmesini sorgulayan araştırmalara benzer şekilde , Çin’in petrol diplomasisi ve bunun olumsuz etkilerine dair anlatılan hikayenin de tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Uzun vadede Çin’e ihracat yapan devletler için kaynak lanetinin gerçeğe dönüşme ihtimali mevcutken şuan insan hakları bağlamında Amerika’ya petrol ihraç eden devletlerden daha kötü bir performans sergilemiyorlar.

Önceki Gönderi

Popülizmi Defetmek İçin Halkın İradesine İnanmayı Bırakmalıyız

Sonraki Gönderi

Asya-Pasifik’i Değerlendirirken Kalkınmacı Devlet Modeli Yararlı mı?

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…