Barışçı Protestolar Neden “Şiddete Döner”?

Demokratik ve demokratik olmayan ülkelerde, dünyanın her bölgesinde, Charlotte’dan Güney Afrika’ya görülen ortak bir hikayedir. Başlangıçta barışçı olan bir protesto hareketi otoritelerle şiddetli çatışmalara girer. Barışçıl göstericilerin görüntülerinin yerine molotof kokteyli ve taşlı isyancılar geçer. Medya bunu hükümet baskısının veya göstericilerin organizasyon eksikliğinin neredeyse kaçınılmaz bir sonucu  olarak gösterir. Tabii bütün mücadeleler bu dinamiğe geçiş yapmaz. ABD sivil haklar hareketindeki Nashville oturma eylemleri gibi bazı durumlarda, protestocular acımasız baskı karşısında bile dikkat çekici derecede disiplinli davranmışlardır.

Aslında, bazı mücadeleler şiddet içermeme disiplinini kaybetmezken, neden diğerlerinin kaybettiği sorusu, en azından bu şartlar altında, dikkat çekici derecede az araştırılmıştır. Şiddet içermeme disiplinini koruyabilen mücadeleleri bu disiplinin kaybolduğu mücadelelerden ayıran nedir?

Yakında çıkacak olan Nonviolent and Violent Campaigns and Outcomes (NAVCO) 3.0 veri tabanından ve üç karşılaştırmalı örnek olaydan hareketle, hükümet karşıtı hareketlerin şiddet içermeme disiplinini kaybetme ihtimalini oniki potansiyel nedensel faktör üzerinden test ettim. Muhalif hareketlerin geçmişi ve yöntemleri gibi ülke düzeyinde faktörlere, hiyerarşi ve hedefler gibi mücadele düzeyindeki faktörlere, baskı ve verilen ödünler gibi birey düzeyindeki faktörlere baktım. Üç anahtar bulgu ön plana çıktı.

1. Baskı etki yapar, ancak genellikle tanımlandığı şekilde değil

Şiddet kullanmama disiplininin kaybedilmesinin en iyi belirleyicisi hükümet baskısıdır. Ancak eldeki veriler tepkisel şiddet kullanımından daha karmaşık bir hikaye anlatıyor. Şiddet içermeme disiplininin kaybolması ihtimali ancak şiddet içermeyen eylemler karşısında uygulanan baskı uzun süreli ve yoğun olduğunda yükseliyor. Bu şiddete dönmenin hükümet gaddarlığına sadece duygusal birer tepki olmadığını, hareket katılımcılarının şiddet içermeyen eylemlerin tekrar tekrar hükümet şiddetiyle karşılanmasını gözlemledikten sonra vardığı rasyonel bir hesaplamanın sonucu olduğunu gösteriyor.

2. Ödünler aynı zamanda sorun da yaratır

Hükümetin verdiği ödünler de şiddet kullanmama disiplininin kaybolmasıyla ilişkilidir. Bunun ardındaki mekanizmalara burada girmemi verilerle ilgili sorunlar engellese bile, bu konudaki geçmiş akademik çalışmalar ödünlerin hareketi ılımlılar ile radikaller arasında bölünmeye ittiğini ve radikal kanatların kendilerini şiddet kullanarak “ispatlamaya” çalıştığını öne sürüyor.

3. Biraz organizasyon eksikliği iyi bir şey olabilir

Başlangıçtaki beklentim bir mücadele ne kadar hiyerarşik ve merkezi ise şiddete başvurma ihtimalinin o kadar düşeceği yönündeydi. Veriler tam tersini gösteriyor. Hiyerarşik liderlik yapılarına sahip ve içeride görüş ayrılıkları yaşamayan direniş mücadelelerinin, yatay örgütlenmeye ve gözle görülür görüş ayrılıklarına sahip hareketlere göre şiddet kullanmama disiplinini kaybetme olasılığı daha yüksek görünüyor. Bu, şiddet içermeyen direnişin ancak açık ve katılımcı kültüre sahip  hareketlerce yürütülebileceğini savunan akademisyenlerin görüşünü destekler nitelikte.

Peki, şiddet içermeyen direniş ne zaman “şiddete döner?” Konu kontrol eksikliği veya hükümet şiddetine cevap gibi basit değil. Bunun yerine şiddet içermeme disiplinini korumak protestocular, mücadele liderleri ve hükümet yetkilileri arasındaki – aktivistlerin hükümet baskısını uzun vadede karşılama konusunda hazırlık ve eğitimleri, mücadelelerini nasıl yapılandırdıkları, ve süreçte ortaya çıkabilecek iç bölünmeleri yatıştırma becerilerini de kapsayan – stratejik etkileşimlerin bir sonucu.

Önceki Gönderi

Halep’ten Sonra, 2017’de Bu Çatışmaları Unutmayın

Sonraki Gönderi

Kalkınma ve Barışı Bağlamak: Deneysel Deliller

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…