Daha Çok Eğitim = Daha Az Terörizm – Terörizm ve Eğitim Arasındaki Kompleks İlişkinin İncelenmesi

Esasen eğitimin bireyleri radikal ideolojilerin sahte vaatlerine karşı koruyacağı düşüncesiyle, terörist saldırılardan sonra, eğitim çoğunlukla teröre karşı bir panzehir olarak savunulmaktadır. Örneğin, New York City ve Washington DC’de 11 Eylül 2001’de düzenlenen terörist saldırıların ardından Eli Wiesel – 1986 Nobel Barış Ödülü sahibi – şunları savundu:

Terörizm için bazı gençlerin aklını çelen şey nedir? İşleri kolaylaştırır. Fanatiğin sorusu değil, yalnızca cevapları vardır. Eğitim, terörü bertaraf etmenin yoludur.

Sezgisel olmakla birlikte, terörizm-eğitim ilişkisi ile ilgili akademik bulgular daha kötümser olma eğilimindedir. Ulusal düzeyde, eğitimin genellikle terörizmle çok az ilişkisi olduğu bulunmuştur. Dahası, bireysel düzeyde, daha eğitimli olanların terörist olmasının daha muhtemel olduğuna dair bulgular vardır. Örneğin, eğitim, yüksek kapasiteli (yani eğitimli) teknisyenlerin kullanılmasıyla terörist eylemlerin başarı ihtimalini (yani “teröristlerin verimliliği”) arttırarak terörizmi besleyebilir. Nitekim, bireysel beşeri sermayenin terörist başarı üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle, terör örgütleri bilhassa daha eğitimli üyelerin seçimiyle ilgilenme eğilimindedir.

Yeni çalışmamızda, terörizm ve eğitim arasındaki görünüşte karmaşık etkileşimi daha iyi anlamak için bir taslak ortaya koyuyoruz, eğitimin terörizme çare olduğu yönündeki popüler anlatıyı, eğitimin -bilakis- daha çok terörizm ile ilişkilendirilen yaygın akademik bakış açısı ile bağdaştırmaya çalışıyoruz. Terörizm-eğitim ilişkisine dair hem iyimser hem de kötümser görüşler konusunda bazı gerçeklerin olduğunu ileri sürüyoruz. Eğitimin terörizm üzerindeki nihai etkisi, eğitimin teröre karşı yatıştırıcı veya alevlendirici etkilerinden hangisinin galip geleceği, ülkeye özgü koşullara bağlıdır.

Eğitim her zaman bireysel ve toplumsal çapta sosyo-ekonomik ve politik katılım beklentisinin yanı sıra bireysel üretkenliği ve entelektüel kapasiteyi (ki bu bireyin toplumdaki siyasi-ekonomik konumuyla ilgili bireysel beklentileri daha da büyütebilir) arttırmaktadır. Yani, eğitim her zaman “büyük umutlar” yaratır. Ülkeye özgü koşulların elverişli olması, bu beklentilerin gerçekleşmesine ve terörizme teşviğin azalmasına yardımcı olmaktadır. Örneğin, daha eğitimli kişiler beklendiği gibi daha yüksek ücret ummaktadır; bununla birlikte, daha yüksek ücretlerin, ülkeye özgü koşullar elverişli olduğunda (örneğin, ekonomi büyüdükçe, demografik baskılara bağlı işgücü piyasası rekabetinin sınırlı olması nedeniyle ya da yolsuzluk ve adam kayırma işgücü piyasasının sonuçlarını büyük ölçüde çarpıtmadığı için) gerçekleşmesi muhtemeldir.

Buna karşılık, ülkeye özgü koşullar zayıf olduğunda (örneğin yavaş ekonomik büyüme, güçlü işgücü piyasası rekabeti ve genç nüfusun artması ve yozlaşmış kurumlar nedeniyle bozulmalar), aynı “büyük umutlar” hayal kırıklığıyla son bulacak, sonuç olarak terörist şiddete desteği kolaylaştıracaktır. Bu gibi durumlarda eğitim, üzerinde durulmayan sosyo-ekonomik ve siyasi-ekonomik sıkıntılardan ve gerçekleştirilmemiş sosyo-ekonomik ve siyasi katılımdan kaynaklanan hayal kırıklıklarını ve haklarından mahrum edilme hislerini arttırarak mobilizasyonu kolaylaştırabilir. Bunun nedeni, eğitimin bireylerin adaletsizliği ve ayrımcılığı tanımasını kolaylaştırması ve daha fazla eğitimin radikalleşmeyi kolaylaştırdığı rahatsız edici -ancak makul- bir duruma yol açmasıdır. Dahası, özellikle yüksek eğitimli kişi terörizmde çekici bir “kariyer” bulabilir. Ülkeye özgü koşullar kötü olduğunda, terör örgütlerinin kalifiye çalışanlara sunduğu ödüller (ücretler, siyasi nüfuz, aynı zamanda şehitlik), özellikle eğitimlilerin kişisel gelir ve siyasi nüfuz konusundaki yüksek beklentilerine düzenli iş piyasasının sunabileceği her şeyden daha yakın olabilir.

Teorik çerçevemizi, 1984-2007 dönemi için 133 ülkeden oluşan bir örnek üzerinde test ediyoruz. Bulgularımız şu şekilde özetlenebilir:

  1. 133 örnek ülkenin tamamı için “naif” bir istatistiksel modelle, eğitimin -akademik literatürün anlatımı doğrultusunda- terör ile, her ne kadar zayıf olsa da, pozitif ilişkilendirilme eğiliminde olduğunu buluyoruz.
  2. Ülkeye özgü koşulları hesaba katmak için, ekonomi, siyasi kurumlar ve demografik koşulları bakımından büyük farklılık gösteren iki grup ülkeyi belirledik. Birinci gruptaki koşullar büyük ölçüde kötü; daha zayıf bir hukuk sistemi, insan ve mülkiyet haklarının yeterince korunmaması, daha yavaş ekonomik büyüme, ancak yolsuzluk, nüfus artışı ve enflasyonun daha yüksek seviyelerini sergilemektedir.
  3. Az gelişmiş ülkelerin olduğu grup (çoğunlukla Latin Amerika, Asya ya da Sahra altı Afrika) için, daha düşük eğitim düzeyini (ilköğretim, okur-yazarlık oranı) yansıtan değişkenlerin terörizmle daha fazla ilişkili olduğunu, buna karşılık yüksek öğretimin (üniversite kayıtlarının) bir rol oynamadığını bulduk.
  4. Koşulların daha elverişli olduğu ülkeler grubu için, az eğitim ve terörizm arasında pozitif bir ilişki bulamadık. Bunun yerine, yüksek öğretimin (üniversite kayıtlarının) yerel terörizm üzerinde olumsuz (terörü azaltıcı) ve istatistiksel açıdan önemli bir etkisi bulunduğunu görüyoruz.

Sonuç olarak, ampirik analizimiz, eğitimin terörizm üzerindeki nihai etkisinin daha ılımlı koşulların varlığına bağlı olduğu teorik çerçevemize destek sağlamaktadır. Teorik çerçevemizin sadece oldukça iyi eğitilmiş teröristler tarafından gerçekleştirilen Orta Doğu’daki terörizm deneyimlerini değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi katılım eksikliği ve eğitimdeki gelişmeler ile benzer şekilde desteklendiği görünen Arap Baharı’nın popüler ayaklanma silsilesini de açıkladığını ileri sürüyoruz. Benzer şekilde, eğitimsel gelişmelerin zayıf yapısal koşullarla birleştiğinde, istikrarsızlığı teşvik ettiği Batı’daki tarihsel olaylar -Batı Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıldaki devrimci dalgalar gibi- teorik çerçevemiz ile uyumludur.
Çalışmamız gösteriyor ki terörizm ile eğitim arasındaki bağlantı ülkeye özgü (makroekonomik, kurumsal vb.) koşullara bağlı olmaktadır. Gelecekteki araştırmaları hangi ülkeye özgü koşulların bu bağın mekaniğinde daha çok önemli olduğunu analiz etmeye davet ediyoruz. Ayrıca, eğitim içeriğinin rolü, eğitimde cinsiyet eşitsizlikleri ve eğitim eşitsizliğinin araştırılması, anlayışımızı ilerletmemize yardımcı olabilir.

Politik bir perspektiften bulgularımız, eğitimin “büyük umutlar” ürettiğini ve bu beklentilere uyulmadığında “zor zamanlara” (terörizm) neden olabileceğini göstermektedir. Bu, az gelişmiş ülkelerde tek başına eğitimin güçlenmesinin teröre karşı savaşa yardımcı olmayabileceğini ve hatta -zaman zaman- ters yönde etkili olabileceğini ileri sürmektedir. Bilakis, eğitimin teşvikine; eğitim vaadinin gerçekleşmesini mümkün kılmak için zayıf sosyoekonomik, siyasal-kurumsal ve demografik koşulların iyileştirildiği yerel ve uluslararası çabalar eşlik etmelidir.

Önceki Gönderi

Trump’ın Suriye Saldırısı ve Uluslararası Hukuk: Doktrin ve Pratik

Sonraki Gönderi

21. Yüzyılda Büyük Güçlerin Rekabetinde Gezinmek

Son Gönderiler

Barışı Kim Yapmalı?

Barışın tesisi ve sürdürülebilirliği insan örgütlenmelerinin ve elbette ki devlet olgusunun ortaya çıkışından itibaren çözülmesi gereken…